top of page
Yazarın fotoğrafıMustafa Bayram

1984 Ne Anlatıyor?

Güncelleme tarihi: 23 Ara 2023


1984 Ne anlatıyor? Kitapta anlatılmak istenen nedir?


Son dönemlerde ülkemizde hayli revaçta olan kitap1949 yılında İngiltere ve Amerika'da 1950 yılında da Sovyetler Birliği'nde yasaklanmıştır. Stalin, romanda hicvedilenin kendi yönetimi olduğu gerekçesiyle kitabı yasaklama kararı almıştır. Devletlerin, yönetim erklerinin kontrolü ellerinde tutmak adına sertleştiği bir dönemde yaşıyoruz. Yönetim erklerinin bu davranışları distopik eserlere duyulan ilgiyi doğal olarak arttırıyor.


George Orwell'in kaleme almış olduğu "1984" isimli eser, distopik bir roman niteliği taşımaktadır. Kitap Orwell'ın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır.


1984 george orwell

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört geçmişte ve günümüzde hatta ülkemizde son dönemde yaşananlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir işaret fişeği ve uyarı çığlığıdır.


George Orwell’in 1946 yılında yazmaya başladığı ve tamamlanması iki seneyi bulan eseri; yazarın önceki kitaplarında olduğu gibi ilk etapta tek bir düşünce sistemini eleştirir gibi gözükse de; aslında genel olarak bütün sistemlerdeki aksaklıkların toplamına bir eleştiridir.


Hayvan Çiftliği yazımıza bakınız hem solcuların, hem de sağcıların radikal kesimlerini rahatsız ediyorken; 1984 sosyalizm eleştirisi gibi durup aslında totaliter olan her yapıya karşı bir tepkinin somutlaşmış halidir. Her kesimden kişiler tarafından aynı oranda nefret edilip aynı oranda sevilmektedir. Yazılmasından yıllar sonra bile popülerliğini hala koruyan, aradan geçen yıllara rağmen etkisini hiç kaybetmemiş bir eserdir.


Kitapta En temel kişisel haklardan bile mahrum bırakılan, her hareketin izlenildiği, sorgulandığı bir yaşam anlatılmakta. Baskının olduğu bir ortamdan dolayı toplumsal bir mücadelenin olmadığı onun yerine bireysel mücadelenin öne çıktığı bir olay örgüsü anlatılıyor.


Bir ülke düşünün var olma amacınız sadece “Parti” denilen hükmeden güce hizmet etmek. Yapmış olduğunuz her şeyin temelinde “Parti” var. Ama her şeyin… Parti geçmiş ile alakalı her türlü manipülasyon işlemini yapıyor. Halka bilgi devletin yayın organlarından; ama devletin istediği şekle getirilerek insanlara hap gibi veriliyor. Yeri gelince geçmişte yaşanmış olaylar dahi Parti’nin çıkarı gözetilerek değiştiriliyor. İnsanlar günün her saati gözetlenip attıkları her adım izleniyor. Partiye koşulsuz itaat, esastır.


1984’ün olay örgüsü, bir Parti çalışanı olan Winston’ın yaşadıkları etrafından ilerler. Kahramanımız Winston Smith ise burada “sisteme karşı, aykırı ve asi çocuk” olarak karşımıza çıksa da, o da tam olarak bu sisteme ve baskıya karşı koyamaz. Winston, Gerçek Bakanlığı adı verilen ve Parti’nin direktifleri doğrultusunda tarihin yeniden yazıldığı bir devlet kurumunda çalışmaktadır. Onun gözlerinden Parti’nin karmaşık düzenini ve manipülasyon tekniklerini öğreniyoruz.



1984 George Orwell

Hikayemiz, Okyanusya’da yani Britanya’da geçiyor. İngiliz Sosyalizm partisi iktidardadır ve çok sıkı bir rejim uygulamaktadır. Hiyerarşik düzen yani toplumsal sınıflar mevcuttur. Çift düşün yöntemi ile iktidar insanların gerçeklik algısını tamamen değiştiriyor. Örneğin Barış Bakanlığı savaşları organize ediyor. Sevgi Bakanlığı’nda siyasi suçlular işkenceye tabi tutuluyor.


Herkesin evinde tele ekranlar bulunuyor. Bu tele ekranlar Doğruluk Bakanlığı ve düşünce polisleri tarafından denetleniyor. Özel hayat diye bir şey yok. Kimseye düşüncelerini sormuyorlar kendileri gibi düşündürüyorlar. Örneğin bu yemeği yemek istermisin, bu kitabı okurmusun diye sormuyorlar; o yemeği yedirtip, istedikleri kitabı okutuyorlar.


Her insanın her hareketi denetim altındadır. Her yerde ve evde bulunan tele ekranlar aracılığı ile “Büyük Birader Seni İzliyor” sloganı ile toplumun üzerinde büyük bir psikolojik baskı  mevcuttur. Okyanusya’da düşünmüyor ve partinin her şeyine koşulsuz itaat ediyorsanız güvendesinizdir. Bu ''Büyük Birader’in'' gözlerinin sizin üzerinizde olduğu bir özgürlüktür.


Kitaptaki kahramanımız Winston ise “Hakikat” diye adlandırılan bir binada sıradan bir memurdur. Ancak yavaş yavaş tüm bu oyunların farkına varır ve her eve geldiğinde onu izleyen bir televizyon olmasına rağmen gizlice günce tutmaya başlar. Daha sonraları Winston Julia ile karşılaşır. İkisinin de düşüncesi aslında aynıdır, ikisi de iktidara karşıdır. Winston ve Julia gizli aşk yaşarlar ancak en sonunda yakalanırlar. İşkencelere maruz kalırlar ve işkenceler ile her ikisinin doğru bildikleri her şey unutturulur.


Böylelikle Winston, Julia’yı bile tanımayacak hale gelir.

Winston tam da onların istediği gibi sıradan, makbul bir vatandaşa dönüşür. Kitabın başında “ Büyük Birader” den nefret eden Winston artık ona gönülden bağlı olacaktır.


1984, karakterlerin yaşadığı içsel çelişkileri ve Parti yönetiminin zorbalıklarını çok iyi yansıtıyor. Günümüz de tartışılan devletlerin bireyleri izlemesi, gözetlemesi ve takip etmesi gibi yöntemlerin 1948 yılında George Orwell tarafından öngörülebildiğini görmek, insanlığın gelişiminin pek de sürprizler içermediğini doğrular nitelikte. Kitap “Yoksa dünya, Orwell’in çizdiği karanlığa doğru mu ilerliyor?” gibi karanlık düşüncelere sürüklüyor. Bu da George Orwell’in ileri görüşlülüğünü ve yarattığı atmosferin tutarlılığını ortaya koyuyor.


1984’ü bu kadar popüler yapan duygu, insanların, toplumların hissettiği gelecek kaygısıdır. Bugün sokakta karşınıza çıkan insanlara dünyanın içinde bulunduğu durum; ülkemiz ve yaşanan olaylar hakkındaki düşüncelerini sorsanız oldukça karamsar cevaplar alırsınız. 1984, o karamsarlıkların vücut bulmuş, ete kemiğe bürünmüş halidir. Kısaca George Orwell’ın 1984’ü bizi korku imparatorluğunun içine sokarak umutsuz, karamsar bir yolculuğa çıkarıyor.


Eğer henüz 1984’ü okumadıysanız, George Orwell’in resmettiği karanlık geleceğin dehlizlerinde dolaşmayı ve o havayı solumanızı öneriyorum. Bir kısmımız şu anda o gelecekte yaşadığımızı düşünüyor olabilir. Bu da insanlar üzerindeki baskının, otoriterliğin yıldırıcı,usandırıcı boyuta geldiğinin bir ispatıdır.

Kitaptan Alıntılar

Düşünce suçu, ölümü gerektirmez: Düşünce suçu'nun kendisi ölümdür.

Ama hiçbir şeyi kanıtlamak mümkün değildi. Ortada hiçbir kanıt yoktu.

Konuşan adamın beyni değil, gırtlağıydı.

Bakanlıkların şu böceksi tiplerden geçilmemesi ne kadar tuhaftı: genç yaşta göbek bağlayan, kısa bacaklı, oradan oraya seğirtip duran, çipil gözlü, ablak suratlı, yerden bitme bir sürü adam. Anlaşılan, Parti’nin egemenliğinde en çok bu tipler yetişiyordu.

Sizi götürmek için geceleri gelirlerdi, her zaman geceleri.

Bir umut var mı? sorusuna George Orwell’in cevabını 1984’ü okuyup öğrenebilirsiniz. Bizlere soracak olursanız, güneşin doğduğu her gün yeni bir umut demektir diye düşünen bir aileyiz. Karanlıklar düşünen, okuyan, her türlü zorluğa karşı doğruluğun ve adaletin yanında duran, susmayan kitlelerle değişecektir. Unutmayın hava ne kadar karanlık ve kara bulutlarla kaplı olsada mutlaka güneş doğacaktır...

okuryatar logo

1 commentaire


Mustafa Bayram
Mustafa Bayram
21 avr. 2024

George Orwell Hayvan Çiftliği'nde otoriter ve totoliter rejimlerin tehlikelerini gözler önüne sererek, geçmişteki ve günümüzdeki toplumların işleyiş mekanizmalarını büyük bir ustalıkla eleştiriyor. Günümüze ve ülkemizin bu gününe dair izler ve işaretler taşıyan bir kitap.

J'aime
bottom of page