top of page
Yazarın fotoğrafıMustafa Bayram

Kırmızı Pazartesi Neden Okumalı?

Güncelleme tarihi: 23 Ara 2023


Kırmızı Pazartesi Neden Okumalı? Ne anlatıyor?

Bize Benzeyenlerin Hikayesi; Marquez ve Kırmızı Pazartesi!


“Gabriel Garcia Marquez Latin Amerika’da büyülü gerçekçilik olarak anılan akımın önde gelen yazarlarındandır.”

Marquez yazmaya karikatür çizerek başlamış. Yazarlığındaki en büyük pay dedesi ve büyükannesine aittir zira dedesi savaş anılarını anlatmayı seven bir adam, büyükannesi de en acımasız olayları kılını bile kıpırdatmadan, görüyormuşçasına anlatan bir kadındır. Yıllar sonra dedesinden ve büyükannesinden dinledikleri “Yüzyıllık Yalnızlık” eserinde ölümsüzleşir.

Yazarın 1981 yılında yayımlanan “Kırmızı Pazartesi” romanında, bir cinayetin odağında olan Santiago Nasar’ın öyküsü anlatılmaktadır. Kitap roman kahramanının öldürüleceğinin okuyucuya ilanı ile başlıyor. Kitabın sonu başından belli olsa da Marquez, okuyucuyu cümleleri ile kitaba bağlamayı başarıyor.


Hikâye röportaj tekniği ile anlatılıyor. Yazar, kahramanların olaya tanıklıklarına ve onların bakış açılarına yer vererek zamanda geriye dönüşler yapıyor. Aynı yerde yaşayan ve aynı olaya tanıklık eden insanların aynı kişi hakkında birbirinden ne kadar farklı görüş ve duygulara sahip olduklarını gözler önüne seriyor.


Kırmızı Pazartesi, namus cinayetinin vahşetini gözler önüne seriyor. Okuyucu, kitabın ilk cümlesinden beri cinayetin işleneceğini bilmesine rağmen, son sayfaya kadar nasıl işlendiğini öğrenemiyor. Sıradan cinayet romanlarının aksine, merak konusu olan öğe cinayeti kimin işlediği değil, nasıl işlendiği oluyor.

Kırmızı Pazartesi kitap görseli

Namus cinayeti


Marquez’in 1940’lı yılların sonunda Kolombiya’da bir ilçede meydana gelen ve ailesini de yakından ilgilendiren gerçek bir cinayet üzerinden anlattığı ''Kırmızı Pazartesi'' bir romanın alt metinlerini iyi okuyabilene ders sayılabilecek nitelikte.


Yirmili yaşlarındaki genç ve yakışıklı Santiago Nasar o sabah evinden çıkarken pek neşelidir. Beyazlar giymiş, saçlarını güzelce taramış, yüzüne bembeyaz dişlerini hafifçe gösteren o çekici gülümsemesini yerleştirmiştir. Kasabada genç adamın o gün öldürüleceği çoktan duyulmuşsa da, kimileri buna inanmamış, kimileri de ciddiye almamış, sonuçta hiç kimse gün boyunca Santiago’yu uyarmamıştır.

Kasabaya sonradan gelen ve hakkında pek de fazla şey bilinmeyen, ancak kısa zamanda kasabalıların sempatisini kazanan esrarengiz Bayardo San Roman, kasabanın güzel kızlarından Angela’yı görür ve onunla ile evlenme isteğini Vicario ailesine iletir. Angela aşık olmadığını öne sürerek evlenmeyi istemez, ancak ailesinin ısrarıyla evlenmek zorunda kalır. Çok gösterişli ve kalabalık bir düğün olur. Santiago da düğündedir. Düğünden sonra damat, bakire olmadığı gerekçesi ile gelini babasının evine geri getirir. Annesi Angelina’yı döver, kasaplık yapan kardeşleri Pablo ve Pedro, Angela’dan olayın sorumlusunu öğrenmeye çalışırlar. Angela’nın ağzından Santiago Nasar adı çıkar.

Düğünün ertesi sabahı çekici gülümsemesi ile evden çıkan Santiago Nasar öldürülmüştür ve Peder ona otopsi yapar. Santiago’nun kokusu her yere ve her şeye sinmiştir. Santiago Nasar namusla oynamanın cezasını çekmiş, Vicario kardeşler ailenin onurunu kurtarmış, kız kardeşlerinin namusuna sahip çıkmışlardır!

Kırmızı Pazartesi film sahnesi

Toplumsal Cinsiyet

Yazar cinayeti ön plana yerleştirirken, toplumun kadına bakışını, toplumlara ve zamana göre değişen suç kavramlarını, insanların önyargılarını, toplumsal değerlerin birey üzerindeki baskılarını ve bu baskıların yol açtığı olumsuz sonuçları anlatıyor. Bu baskı ve önyargılar toplumun geneline yayıldığında değişikliğe uğramadan devam ediyor ve insanların hayatını bir anda değiştirebiliyor. Yazar bu tehlikeli duruma dikkat çekiyor.


Suçu toplum hazırlar, suçlu işler.

Marquez, Nasar'ın yaşadıklarından yola çıkarak kendi toplumunun bir çözümlemesini yapıyor ve sosyolojik çıkarımlarda bulunabileceğimiz bir esere imza atıyor. Üstelik onun toplum çözümlemesi sadece kendi ülkesiyle de sınırlı kalmıyor. Kitaptaki olaylar; bizim için uzak bir coğrafya olan Kolombiya'da değil, pekala ülkemizde de yaşanan olaylar. Öyle ki kasaba halkının gelenek ve kültürel kodlara bağlı yaşayış biçimiyle, toplumsal olaylara verdiği tepkiler bize hiç yabancı gelmiyor.


Toplumun Vicdanı ve Adalet


Kitapta; işleneceği bilinen bir cinayeti, cinayete neden oluşturan namus kavramını, toplumun kadına ve erkeğe bakışını, toplumsal değerlerin bireyler üzerinde oluşturduğu baskıyı ve önyargının gücünü okuyoruz. Kasabalılar, namus uğruna işlenecek bir cinayet karşısında sessiz kalmanın toplum vicdanını rahatlatacağını düşünüyor. Yazar cinayeti anlatırken hiçbir ipucu vermiyor. Gerçekten Santiago Nasar bu suçu işlemiş miydi? Ya da işlemiş olsa bile öldürülmeli miydi?


Santiago'nun başına gelenler, toplum karşısında bireyin tek başınalığına ve çaresizliğine dikkat çekiyor. ''Kırmızı Pazartesi'' romanında Nasar'ın cinayeti bir araç olarak kullanılmıştır. Marquez'in amacı ise vicdan, önyargı, ötekileştirme, ataerkil düzen, namus, ahlak, toplum- birey çatışması, sınıfsal çatışma ve din gibi konularda söz söylemektir. Buradan çıkaracağımız mesaja göre toplumu ilgilendiren konularda kendince haklı bulduğu gerekçelerle sessiz kalmayı tercih eden herkes suçludur.

Can yakıcı bu hikâyenin bizim yaşadıklarımız ve toplumumuzla ne kadar benzer olduğuna şaşırdığımızı düşünmüyorum. Sosyal medyada, basında bunun gibi onlarca olayı okuduk, okumaya devam edeceğiz. Düşünmemiz gereken şey şu olmalı; birey olarak bizler toplumun dayattığı bu baskın görüşten kaçabiliyor muyuz, buna benzer bir hikâye duyduğumuzda sesli olarak dile getirdiklerimiz ile sessizce mırıldandıklarımız aynı cümleler mi? Yoksa biz de bu değirmenin taşları arasında öğütülerek suskunluğumuzu gelecek kuşaklara mı aktarıyoruz?


O halde kendimize şu soruyu sorabilir miyiz? Böyle bir olay karşısında ben ne yapardım?



logo okuryatar

Comments


bottom of page