Dünya ve insanlık, doğru bildiğimiz tüm etik ve ahlaki değerleri terk ederek farklı bir yöne doğru evriliyor. İnsanlar gittikçe mutsuzlaşıyor. Gelecek korkusu, haksızlık, adaletsizlik ile birlikte dünya adeta rayından çıkmış bir tren gibi. Dünyada en tavandan en taban kesime kadar herkes kendisiyle çelişir oldu, insan yaşam ve psikolojisinde büyük bir kaos var.
Bir yılı aşmış salgın dünyayı kasıp kavuruyor. Hayat pahalı, insanlar işlerini kaybediyor. Dünya demokrasi adı altında demokrasi ve özgürlüklerden vazgeçen otoriterleşen yönetimlere evrilirken, bizler de sokağa çıkma kısıtlamaları ile evden dünyayı ve insanı okuyup anlamaya çalışıyoruz. Tuhaf zamanlardan geçiyoruz. Eskilerin ''bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete'' ya da ''ahir zaman'' dedikleri zamanlardan geçiyoruz.
Toplumun en az yarısı tam bir akıl tutulması yaşıyor. Anlamıyor, algılamıyor, sorgulamıyor, görmüyor, duymuyor hiçbir şeye tepki vermiyor. Sorgulamayan bir toplum köleliği özgürlük, açlığı tokluk, yokluğu varlık zannediyor. Görmek istemediği yöne bakmıyor, deve kuşu misali olup bitenleri görmezden gelip kafasını kuma sokup yokmuş gibi davranıyor.
21. yüzyıla giren dünya yaşanan olaylarla dejavu yaşatıp sanki 20. yüzyıla dönüş yaşıyor. Dünkü doğrular bugün yanlış oluyor. İdeoloji ve fikirlere göre doğrularda değişiyor. Dün söylenenler bugün söylenmemiş hiç olmamış gibi pişkince davranılıyor. Toplumun gözünün içine baka baka yalanlar söyleniyor. İlginçtir ki söylenen yalanlar toplumlarda karşılık ve alıcı buluyor. Toplum, şeytanı ararken şeytanlarını cebinde taşıdığını görmüyor.
Toplumlar, insanlar yaptıklarının, eylem ve hareketlerinin bir sonucu olduğunu düşünmeyip kadere sığınıyor. Kaderimiz kötüymüş diyor. Aslında Jose Saramago'nunda dediği gibi;
''Kötü kader diye bir şey yoktur; 21. yüzyıl vardır. Ve bu yüz yıl yavrucuğum bir kelebeği bile intihar ettirebilir.''
Salgının mutasyona uğrayıp yayılım ve bulaş hızını arttırdığı bir dönemde yetkililer, liderler kalabalıklardan uzak durmayı, mesafeyi, temizliği ve benzeri önlemleri öğütlüyor. Ancak örnek olması gerekenler, yapılmaması istenen olayları kendileri yaptığında insanlar ''ele verir talkını kendi yutar salkımı'' demekten kendini alamıyor.
İçimize sinmeyen olaylar, adaletsizlikler, hukuksuzluklar, üstümüze siniyor. Kendi güç ve iktidar hırsları için dünyayı yaşanmaz hale getirenler bile normal karşılanıyor. Kendine, kendi etki alanına dokunulmadığı sürece bir başkasına yapılanlar toplumun çoğunluğunun umurunda olmuyor. ''Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın'' tadında görmezden geliniyor. İnsanlar ölümleri kanıksamış, film seyreder gibi ölüm haberleri seyredip yüreğinin bir köşesinde sızı ya da üzüntü duymuyor.
Birileri Y kuşağını, diğerleri Z kuşağını arıyor. Hepsinin derdi kendi ideoloji ve fikrinin haklılığını anlatmak. Eskiden şöyle olmuştu böyle olmuştu deniliyor. Eskiden çıkılıp yeniye bakılamıyor ve bu olay bir kısır döngü içinde yuvarlanıp gidiyor. Ama bu genç çocukların dertleri, istekleri ve beklentileri nedir diye düşünülmüyor. Kalıplara konulup onlara sınırlar çiziliyor. Aranılan kuşak bir gün çıkıp "yanlış yapıyorsun o iş öyle değil, doğrusu bu" dediğinde duvara toslanıp şaşırılıyor.
Dünyada neyi bilip bilmediğini bilmeyen milyonlarca insan varken ne istediğini bilen gerçek anlamda bilgili çok daha az insanın olması ve onların da konuşamaması mutsuz toplumların oluşmasına neden oluyor. Susması gerekenler konuşuyor, konuşması gerekenler susuyor.
Toplumlarda boşvermişlik, bana necilik, neme lazımcılık hali peydah olmuş. Kendi arzu, hırs ve emelleri için başkalarının üzerine, hayallerine çamur sürerken kendi ellerinin de çamur olduğunun farkına varmıyor. İnsanlık ölüm döşeğinde, can çekişiyor. Yaşama sevincini ve heyecanını kaybeden insanlık hayattan mutluluk alamaz hâle geliyor.
İnsanlar ortak bir amaç için bir araya gelse ve tüm sınırlar kalksa dillerin, dinlerin, renklerin anlamsız savaşları bitse, insan sadece insan olabilse, aklı özgür olsa, dünya üzerindeki yaşamı, doğayı, insanı, hayvanları, koruyabilse, yeni şehirler inşa etse doğayı bozmadan, yeşili kesmeden, suları kirletmeden. Birlikte mutlu olsa, paylaşsa acıyı ve mutluluğu. Kulak verip ön yargılı olmasa kendi gibi düşünmeyenlere.
Sözün kısası insan yok olmaya, yok etmeye, acıya, mutsuzluğa, şu yaşadığımız dünya ve kendi sonunu getirmeye koşa, koşa gitmese, kendini ve geleceğini uçuruma sürüklemese. Tuhaf zamanlar vesselam. Tuhaf zamanlardan geçiyor ve tuhaf zamanlarda yaşıyoruz.
Comments